"Özgürlük insanlara verilen bir şey değil, insanların aldığı bir şeydir ve insanlar istedikleri kadar özgürdür.” -James Baldwin
Heavy Rain ve Beyond Two Souls'dan aşina olduğumuz Quantic Dream tarafından geliştirilip 2018'de oyunculara sunulmuş, en iyi hikaye, en iyi animasyon, en iyi oyuncu gibi pek çok ödül toplayan Detroit: Become Human'a gelin hep birlikte spoilerlar eşliğinde bir göz atalım!
Evet, spoiler dedim çünkü oyunu oynamış biri olarak ilerlediğim kısımlardan bahsetmemem mümkün olmayacak... Ve elbette birçok farklı sonu ve gidişatı olduğu için bahsedeceğim şeylerin hiçbiriyle karşılaşmayabilirsiniz bile!
Daha Çok Seçenek ve Daha Çok Son
Bu oyunun en belirgin özelliği birbirinden farklı birçok gidişatı ve sonu olması. Hatta bölümleri bitirdiğinizde diğer oyuncularında dahil ediliği seçim yüzdelerini görebiliyorsunuz. Hangi seçenek daha çok seçilmiş, çoğunluk hangi yoldan gitmiş ve hangi sonuca ulaşmış şeklinde.
Bunu görmek ise, kendinizi hem diğer oyunculara göre konumlandırdığınız hem de olası başka sonuçları da görerek kendi sonucunuzla kalıp bunun sorumluluğunu almaya çalıştığınız bir durum yaratıyor. Hal böyle olunca iyi kararlar vermeye çalışmakla kendiniz olmak arasında gerilmiş bir ipin üzerinde cambazlık yapmanız gerekiyor.
3 Karakter ve Hikaye
Oyunda oynadığımız üç android karakter; bir evde bakıcı olarak çalışan Markus, polis soruşturmacısı Connor ve hizmetçi olarak çalışan Kara olarak karşımıza çıkıyor. Androidler sıklıkla belirli işlerde çalışıyor ve dükkanlardan kendi ihtiyacınıza göre kolaylıkla beğenilip alınabiliyor.
Böyle bir dönemde de "aykırı" olarak isimlendirilen, programlandığı görev tanımının ötesine geçerek bilinç kazanan androidler ortaya çıkmaya başlıyor. Polisler ise bu tip vakaları incelemekte ve oluşabilecek daha büyük sorunları önlemeye çalışıyor. Polislerle çalışmak üzere üretilmiş Connor ise oynadığımız karakterlerden biri ve bu süreçte insanların mı yoksa kendi türünün mü yanında olacağı tamamen bizim seçimlerimize bağlı.
Connor
Hizmetçi olarak bulunduğu evde ev sahibinin kızına uyguladığı şiddet üzerine "aykırı" olan ilk androidimiz Kara'dır. En azından benim hikayemde öyleydi :) Alkol ve uyuşturucu sorunu yaşayan ev sahibi ciddi bir öfke krizi geçiriyor ve biz de evin kızı olan Alice'i kurtarmak amacıyla bir şekilde birlikte evden kaçıyoruz.
Kara ve AliceBir diğer evde (malikane demek daha doğru olur) yaşlı bir beyefendiye bakıcılık yapan Markus'uz ve sahibimizin eve gelen oğlu ile bir tartışmaya tutuluyoruz. Burada ben şahsen durumu çok içerleyip oğluna saldırmaya çalışırken polisler tarafından vuruldum.. Evet, tarafından.
Ve benim hikayem başladı.
Ahlaki Seçimler ve Özgürlük Mücadelesi
Hikayenin burdan sonrası bir kaçış ve bir araya gelme sürecini anlatıyor. Androidleri kendi içinde örgütleyecek ve lider olacak Markus, ona ulaşmaya çalışan Kara ve Alice ve tüm bu süreçte onların izini süren Connor.
Burada hem özgürlük isteyen hem de hayatta kalmaya çalışan bir topluluk oluyoruz. Bu esnada istediğimiz özgürlüğü insanlara bir biçimde iletmemiz gerekiyor. Bunu yaparken de insanları korkutmadan, teslim olmadan ve mümkün olan en az zararla bu işin içinden çıkmamız lazım.
Tam bu noktada ahlaki meseleler ve kişisel meseleler birbirinin içine geçmeye başlıyor. Örneğin ekip olarak bir stüdyoya gizlice sızarak insanların bizi duyabileceği bir şekilde yayın yapıyoruz ve burada insanlardan ne beklediğimizi sunuyoruz. Ben bu bölümde insanların bana zarar vereceğinden korktuğum ve özgürlüğümü kaptırmak istemediğim için özerk bir bölge istedim mesela. Ve bu insanları çok korkuttu çünkü bir başkaldırıydı bu. Uzlaşma değil.
Hem kimseye zarar gelmesin istedim hem de "ben" olarak oynadığım androidleri her şeyden önceye koydum. İnsanların onlar üzerindeki gücü ve baskısı benim meselem haline geldi ve Nietzsche'nin tabiriyle bir "hınç" dediği bir ahlaki yapı geliştirdim.
İnsanların gücünü ve kontrolünü düşünmenin ötesinde android olarak kendi sınırlarımı aşmaya ve bu süreçte kendi potansiyelimi keşfetmek üzerine de gidebilirdim. Ayrıca ben bir insandım! İnsan olmanın, olası bir android başkaldırısında neler hissedebileceğimi de tahayyül edebilirdim. Bu şekilde de hem barışı hem özgürlüğü sağlayabilirdim. Ama dedim ya, insanım işte. Bazı durumlara yenik düştüm.
Özgürüz Ama Nasıl?
Dedim ya, tek derdim gücünden korktuğum ve kin beslediğim insanlardan uzak ve türümle birlikte yaşamaktı. Bu uğurda insanlar da androidler de öldü. Hatta karakterlerimden biri Connor da ölenler arasındaydı. Hızlı ve dürtüsel kararlarım beni öyle ya da böyle bir sonuca ulaştırdı.
Oyunun sonunda Detroit sınırlarında androidler olarak özgürlüğümüze kavuştuk. Ancak bu tam anlamıyla bir barış sağlamadı. Markus hayatının aşkını ve arkadaşını kaybetti. Connor ani bir karar nedeniyle -yani benim yüzümden- vurularak öldürüldü. Kara ise son noktada Markus sayesinde yok edilmekten son anda Alice'le birlikte kurtuldu.
Nietzshce burada özgürlüğün hınçtan arınmış olması gerektiğine vurgu yapmıştır. Gerçek bir özgürlük bireyin kendi içsel sınırlarını aşması ve potansiyelini gerçekleştirmesi ile mümkündür. Toplumun dayattığı ahlaki normlardan değil; bireyin içsel olarak geliştirdiği bir disiplinden bahseder ki bu büyük bir sorumluluktur.
Ve bir yandan da insan yalıtılmış bir varlık değildir. Ötekilerle birlikte vardır. Ötekilerle birlikte bir anlam kazanır ve inşa edilir yaşam. Ne ötekinde kaybolduğumuz ne kendimizi yalıttığımız; dengede kalabildiğimiz bir noktada sağlam inşa edilebilir. Bu durum bizim androidlerimiz için de geçerliydi. Onlar da bir biçimde birlikte uyandılar, sınırlarını birlikte aştılar. Fakat Nietzsche'nin hıncına yenik düşüp bazı kararlarla kısıtlı ve korkunun hakim olduğu bir özgürlüğü elde ettiler.
Hepimizin Hikayesi Farklı
99'dan fazla sona sahip olan oyunumuza aynı sonuçlara farklı yollardan da gidilebiliyor. Yani bir biçimde her birimizin hikayesi farklı :)
En iyisi, en ahlaklısı, en karlısı... Hepsini aynı anda sağlayabilmek mümkündür bilemem. Pek de sanmıyorum. Kazançlar kadar kayıplarımız da var hikayelerimizde. Doğrular kadar yanlışlar da, pişmanlıklar da sevinçler de.
İnsan olmanın tek bir yolu yok. Android olmanın da gördüğümüz üzere. "Olabildiğince" dengede kalmaya çabaladığımız ve bilinmezlerle dolu bir yaşamın içindeyiz sadece.
Başka filmlerde, dizilerde veya oyunlarda görüşmek üzere!
Heavy Rain için analizimi okumak isterseniz: Heavy Rain: Oyun Analizi
Yazdığım bir önceki yazı için: Baby Reindeer: Seni Kendimden Biliyorum
Kaynakça
May R. (2011), Özgürlük ve Kader, İstanbul: Okuyan Us.
Nietzsche, F. (2015). Ahlakın Soykütüğü Üstüne, İstanbul, Say Yayınları.
Popova, M. (2017, Kasım 8). Özgürlük verilen değil alınan bir şeydir. (Ş. Masca, Çev.) Eylül 10, 2024 tarihinde düşünbil portal: https://dusunbil.com/ozgurluk-verilen-degil-alinan-bir-seydir/ adresinden alındı
Yorumlar
Yorum Gönder