Ana içeriğe atla

DETROIT: BECOME HUMAN, OYUN ANALİZİ



"Hiçbir şey bir insanı kin tutkusu kadar tüketmez." -Friederich Nietzsche 


"Özgürlük insanlara verilen bir ey deil, insanların aldıı bir eydir ve insanlar istedikleri kadar özgürdür.”  -James Baldwin


Heavy Rain  ve Beyond Two Souls'dan aşina olduğumuz  Quantic Dream tarafından geliştirilip 2018'de oyunculara sunulmuş, en iyi hikaye, en iyi animasyon, en iyi oyuncu gibi pek çok ödül toplayan Detroit: Become Human'a gelin hep birlikte spoilerlar eşliğinde bir göz atalım!

Evet, spoiler dedim çünkü oyunu oynamış biri olarak ilerlediğim kısımlardan bahsetmemem mümkün olmayacak... Ve elbette birçok farklı sonu ve gidişatı olduğu için bahsedeceğim şeylerin hiçbiriyle karşılaşmayabilirsiniz bile!

Daha Çok Seçenek ve Daha Çok Son

Bu oyunun en belirgin özelliği birbirinden farklı birçok gidişatı ve sonu olması. Hatta bölümleri bitirdiğinizde diğer oyuncularında dahil ediliği seçim yüzdelerini görebiliyorsunuz. Hangi seçenek daha çok seçilmiş, çoğunluk hangi yoldan gitmiş ve hangi sonuca ulaşmış şeklinde. 

Bunu görmek ise, kendinizi hem diğer oyunculara göre konumlandırdığınız hem de olası başka sonuçları da görerek kendi sonucunuzla kalıp bunun sorumluluğunu almaya çalıştığınız bir durum yaratıyor. Hal böyle olunca iyi kararlar vermeye çalışmakla kendiniz olmak arasında gerilmiş bir ipin üzerinde cambazlık yapmanız gerekiyor.



3 Karakter ve Hikaye

Oyunda oynadığımız üç android karakter; bir evde bakıcı olarak çalışan Markus, polis soruşturmacısı Connor ve hizmetçi olarak çalışan Kara olarak karşımıza çıkıyor. Androidler sıklıkla belirli işlerde çalışıyor ve dükkanlardan kendi ihtiyacınıza göre kolaylıkla beğenilip alınabiliyor. 



Böyle bir dönemde de "aykırı" olarak isimlendirilen, programlandığı görev tanımının ötesine geçerek bilinç kazanan androidler ortaya çıkmaya başlıyor. Polisler ise bu tip vakaları incelemekte ve oluşabilecek daha büyük sorunları önlemeye çalışıyor. Polislerle çalışmak üzere üretilmiş Connor ise oynadığımız karakterlerden biri ve bu süreçte insanların mı yoksa kendi türünün mü yanında olacağı tamamen bizim seçimlerimize bağlı.

                                              Aykırı Android


                                             Connor

Hizmetçi olarak bulunduğu evde ev sahibinin kızına uyguladığı şiddet üzerine "aykırı" olan ilk androidimiz Kara'dır. En azından benim hikayemde öyleydi :) Alkol ve uyuşturucu sorunu yaşayan ev sahibi ciddi bir öfke krizi geçiriyor ve biz de evin kızı olan Alice'i kurtarmak amacıyla bir şekilde birlikte evden kaçıyoruz. 

                                 Kara ve Alice

Bir diğer evde (malikane demek daha doğru olur) yaşlı bir beyefendiye bakıcılık yapan Markus'uz ve sahibimizin eve gelen oğlu ile bir tartışmaya tutuluyoruz. Burada ben şahsen durumu çok içerleyip oğluna saldırmaya çalışırken polisler tarafından vuruldum.. Evet, tarafından.

                                  Markus

Ve benim hikayem başladı.

Ahlaki Seçimler ve Özgürlük Mücadelesi

Hikayenin burdan sonrası bir kaçış ve bir araya gelme sürecini anlatıyor. Androidleri kendi içinde örgütleyecek ve lider olacak Markus, ona ulaşmaya çalışan Kara ve Alice ve tüm bu süreçte onların izini süren Connor. 

Burada hem özgürlük isteyen hem de hayatta kalmaya çalışan bir topluluk oluyoruz. Bu esnada istediğimiz özgürlüğü insanlara bir biçimde iletmemiz gerekiyor. Bunu yaparken de insanları korkutmadan, teslim olmadan ve mümkün olan en az zararla bu işin içinden çıkmamız lazım. 


Tam bu noktada ahlaki meseleler ve kişisel meseleler birbirinin içine geçmeye başlıyor. Örneğin ekip olarak bir stüdyoya gizlice sızarak insanların bizi duyabileceği bir şekilde yayın yapıyoruz ve burada insanlardan ne beklediğimizi sunuyoruz. Ben bu bölümde insanların bana zarar vereceğinden korktuğum ve özgürlüğümü  kaptırmak istemediğim için özerk bir bölge istedim mesela. Ve bu insanları çok korkuttu çünkü bir başkaldırıydı bu. Uzlaşma değil. 


Hem kimseye zarar gelmesin istedim hem de "ben" olarak oynadığım androidleri her şeyden önceye koydum. İnsanların onlar üzerindeki gücü ve baskısı benim meselem haline geldi ve Nietzsche'nin tabiriyle bir "hınç" dediği bir ahlaki yapı geliştirdim. 

Nietzsche hıncı kişinin güçsüz oluşundan kaynaklanan bir aşağılık duygusu olduğundan bahseder. Toplum içinde daha güçsüz olanın güçlü olana beslediği öfke ve kıskançlık olarak açıklar ve köle ahlakı ile ilişkilendirir. Bu gibi bireyler güçlü kişilere ve gücün kendisine karşı bir kin besleme halindedirler. Ben de oyun boyunca kontrolü ve gücü elinden tutan insana karşı kin beslediğimi fark ettim... Ve aslında kin özgürlüğü elde etmemi engelleyen unsurların başında gelecekti. 

İnsanların gücünü ve kontrolünü düşünmenin ötesinde android olarak kendi sınırlarımı aşmaya ve bu süreçte kendi potansiyelimi keşfetmek üzerine de gidebilirdim. Ayrıca ben bir insandım! İnsan olmanın, olası bir android başkaldırısında neler hissedebileceğimi de tahayyül edebilirdim. Bu şekilde de hem barışı hem özgürlüğü sağlayabilirdim. Ama dedim ya, insanım işte. Bazı durumlara yenik düştüm. 

Özgürüz Ama Nasıl?

Dedim ya, tek derdim gücünden korktuğum ve kin beslediğim insanlardan uzak ve türümle birlikte yaşamaktı. Bu uğurda insanlar da androidler de öldü. Hatta karakterlerimden biri Connor da ölenler arasındaydı. Hızlı ve dürtüsel kararlarım beni öyle ya da böyle bir sonuca ulaştırdı. 

Oyunun sonunda Detroit sınırlarında androidler olarak özgürlüğümüze kavuştuk. Ancak bu tam anlamıyla bir barış sağlamadı. Markus hayatının aşkını ve arkadaşını kaybetti. Connor ani bir karar nedeniyle -yani benim yüzümden- vurularak öldürüldü. Kara ise son noktada Markus sayesinde yok edilmekten son anda Alice'le birlikte kurtuldu. 


Nietzshce burada özgürlüğün hınçtan arınmış olması gerektiğine vurgu yapmıştır. Gerçek bir özgürlük bireyin kendi içsel sınırlarını aşması ve potansiyelini gerçekleştirmesi ile mümkündür. Toplumun dayattığı ahlaki normlardan değil; bireyin içsel olarak geliştirdiği bir disiplinden bahseder ki bu büyük bir sorumluluktur. 

Ve bir yandan da insan yalıtılmış bir varlık değildir. Ötekilerle birlikte vardır. Ötekilerle birlikte bir anlam kazanır ve inşa edilir yaşam. Ne ötekinde kaybolduğumuz ne kendimizi yalıttığımız; dengede kalabildiğimiz bir noktada sağlam inşa edilebilir. Bu durum bizim androidlerimiz için de geçerliydi. Onlar da bir biçimde birlikte uyandılar, sınırlarını birlikte aştılar. Fakat Nietzsche'nin hıncına yenik düşüp bazı kararlarla kısıtlı ve korkunun hakim olduğu bir özgürlüğü elde ettiler. 

Hepimizin Hikayesi Farklı

99'dan fazla sona sahip olan oyunumuza aynı sonuçlara farklı yollardan da gidilebiliyor. Yani bir biçimde her birimizin hikayesi farklı :)

En iyisi, en ahlaklısı, en karlısı... Hepsini aynı anda sağlayabilmek mümkündür bilemem. Pek de sanmıyorum. Kazançlar kadar kayıplarımız da var hikayelerimizde. Doğrular kadar yanlışlar da, pişmanlıklar da sevinçler de. 

İnsan olmanın tek bir yolu yok. Android olmanın da gördüğümüz üzere. "Olabildiğince" dengede kalmaya çabaladığımız ve bilinmezlerle dolu bir yaşamın içindeyiz sadece. 



Başka filmlerde, dizilerde veya oyunlarda görüşmek üzere!

Heavy Rain için analizimi okumak isterseniz: Heavy Rain: Oyun Analizi

Yazdığım bir önceki yazı için: Baby Reindeer: Seni Kendimden Biliyorum



Kaynakça

May R. (2011), Özgürlük ve Kader, stanbul: Okuyan Us. 

Nietzsche, F. (2015). Ahlakın Soykütüğü Üstüne, İstanbul, Say Yayınları.

Popova, M. (2017, Kasım 8). Özgürlük verilen değil alınan bir şeydir. (Ş. Masca, Çev.) Eylül 10, 2024        tarihinde düşünbil portal: https://dusunbil.com/ozgurluk-verilen-degil-alinan-bir-seydir/ adresinden alındı




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLK VE SON: 2. SEZON İNCELEME

    Yayınlanan ilk sezonuyla seyirciyi etki altına alan İlk ve Son dizisi 2024 yılında ikinci sezonu ile seyircisiyle buluştu.  Sonradan fark ettiğimiz üzere aslında ilk sezonda ikinci sezona göz kırpan bir sahneye yer verilmişti. Ayta Sözeri'nin hayat verdiği karakter  “Cihan’ın da bir Nilüfer’i vardı. Deli gibi aşıklardı. Gerçi hala aşıklar. Böyle oturup konuşamadıkları için vedalaşamadılar da." diyerek 2. sezona göz kırpmıştı.  Üstelik hayat onları birkaç biçimde kesiştirmiş ama birleştirmemişti.  Evden kaçan Colombo'nun Co olarak devam ettiği ikinci evi Nilüfer ve Cihan'ın eviydi... Bir kavga sonrası ayrı yollardan gittiklerinde Nilüfer'in otobüs beklediği durakta Deniz de o durakta Barış ile kavgaları sonrası oturuyordu.  Cihan ve Nilüfer'in Kesişen Yolları Cihan ve Nilüfer bir yaz mevsiminde tanışmış, birbirlerine sırılsıklam aşık olmuş bir çiftimiz. Birlikte çok eğlenen, dans eden ve gülen bu çiftimiz bir de içlerinde karanlık yanlar taşıyorlar...

TERAPİST DİZİ İNCELEMESİ

Gain platformunda 1 Ocak 2021 tarihinde yayınlanmış Terapist dizisi benim radarıma ancak sosyal medyadaki kesitlerini gördüğümde girdi :) Ben de geç olsun güç olmasın diyerek dizinin analizini yapmak üzere karşınızdayım! Şimdiden uyarıyorum; bol bol spoiler içerir :)  Öncelikle diziyi ve dizinin yapısını çok beğendiğimi söyleyerek başlamak isterim. 10-20 dk arasında süren ve 7 bölümden oluşan dizi, yapısı ve senrayosu itibariyle de oldukça sürükleyici. Yani vaktiniz de varsa çok rahat bir oturuşta bitirirsiniz. Tamamı yaklaşık bir film süresi kadar. Grup Terapisi Dizi bir grup terapisi seansı ile açılışını yapıyor. Terapistimiz Çetin Bey ve beş benzemez diyebileceğim beş danışanı ile. Burada beş benzemez dememin aslında altı çizilmesi gereken bir yanı var. Çünkü grup terapileri daha homojenik bir yapıda tasarlanır ve ortak bir durumun etrafına örülür. Örneğin ismini sıkça duyduğumuz "Adsız Alkolikler" grubu veya kanser hastaları için tasarlanmış grup terapileri gibi.  Fakat ...

SOUL FİLM İNCELEMESİ; YAŞAM YAŞAMAYA DEĞER Mİ?

        Bu yazımda 2020 yapımı ve 2021 Oscar Ödülleri’nin “En İyi Animasyon” kategorisinin kazananı Soul’dan ve buradan hareketle girmek istediğim kendini anlama meselesinden bahsedeceğim sizlere. Şimdiden uyarayım, yazı spoiler içerir  😊       Öncelikle filmle ilgili bazı bilgiler vererek başlamak istiyorum. Baş karakterin ve karakterlerin neredeyse hepsinin siyahi insanlardan oluşması bugüne kadar animasyon dünyasındaki beyaz ırk egemenliğini ortadan kaldırarak ırkçı duruşu yıktı. Her yaştan insanın kendine göre yorumlayıp ilham alabileceği bir film olsa da daha çok yetişkinlere hitap eden bir film olmuş. Gelelim içeriğe…       Joe Gardner, bir müzik öğretmeni. Aynı zamanda delicesine bir caz tutkunu. Fakat bu tutkusunu yeşertebileceği bir fırsatı bir türlü yakalayamamış ve hep bu hayalle yaşamakta. Yarı zamanlı çalıştığı okulda tam zamanlı kadro ve caz seçmelerine katılmak arasındaki yol ayrımında kahramanımız seçimini yapı...