Ana içeriğe atla

SOUL FİLM İNCELEMESİ; YAŞAM YAŞAMAYA DEĞER Mİ?

 

   
  Bu yazımda 2020 yapımı ve 2021 Oscar Ödülleri’nin “En İyi Animasyon” kategorisinin kazananı Soul’dan ve buradan hareketle girmek istediğim kendini anlama meselesinden bahsedeceğim sizlere. Şimdiden uyarayım, yazı spoiler içerir 😊
     Öncelikle filmle ilgili bazı bilgiler vererek başlamak istiyorum. Baş karakterin ve karakterlerin neredeyse hepsinin siyahi insanlardan oluşması bugüne kadar animasyon dünyasındaki beyaz ırk egemenliğini ortadan kaldırarak ırkçı duruşu yıktı. Her yaştan insanın kendine göre yorumlayıp ilham alabileceği bir film olsa da daha çok yetişkinlere hitap eden bir film olmuş. Gelelim içeriğe…
     Joe Gardner, bir müzik öğretmeni. Aynı zamanda delicesine bir caz tutkunu. Fakat bu tutkusunu yeşertebileceği bir fırsatı bir türlü yakalayamamış ve hep bu hayalle yaşamakta. Yarı zamanlı çalıştığı okulda tam zamanlı kadro ve caz seçmelerine katılmak arasındaki yol ayrımında kahramanımız seçimini yapıp koşa koşa seçmelere gidiyor. Koşuyor ama yetişemiyor… Çünkü koşarken bir kanalizasyon çukuruna düşüp ölüm ve yaşam arasında “The Great Before” adlı diyara yollanıyor. Tüm hikaye de buradan sonra yavaş yavaş ve ustaca örülüyor.
     The Great Before”, ruhların dünyaya “fırlatılmadan” (kelimenin tam anlamıyla) önce mentorlar eşliğinde kendi kıvılcımlarını buldukları yer. Mentorlar ise dünyada yaşamış, yani yaşamla ilgili “deneyimli” ve dünyadaki yaşamlarında önemli işler başarmış ruhlardan oluşuyor. Kahramanımız ise ölüp öbür dünyaya gideceği sıradan kaçıp kendine İsveçli bir çocuk psikoloğunun etiketini kaparak mentorlerin arasına karışıyor. Amacı bedenine geri dönüp seçmelere katılabilmek. Ancak tabii ki de hiçbir şey planladığı gibi gitmiyor ve Joe’nun yaşama ve kendi yaşamına dair bakışını değiştirecek ilginç bir hikaye başlıyor…
     Mentorluk yapması için 22 numaralı, yani yaratılmış 22. ruhla eşleşen Joe daha hikayenin başında başına belayı alıyor aslında. Çünkü 22, dünyaya inmek ve bir bedene girmek istemiyor. Bu konuda ikna olması için Gandhi, Abraham Lincoln, Rahibe Teresa, Kopernik, Muhammed Ali, Marie Antoniette ve hatta Carl Jung kendisine mentorluk yapmış ama yine de ikna olmamıştır. Kıvılcımını bir türlü bulamayan 22, bundan sonra da bulabileceğine dair ümitsiz bir haldedir. Joe ise dünyaya dönmek için fırsat kollamakta ve 22’nin ona bunun için fırsat olduğunu düşünmektedir. 22, onu insanların bir şey yaparken odaklandıkları, zamanın nasıl geçtiğini anlamadıkları o anda geldikleri beden ve ruh arasındaki boşluğa götürür. Burada kayıp ruhlar da vardır. Gündelik telaşa kapılıp kaygıdan ve stresten kendini unutan, takıntılarının esiri olan, kısacası yaşamın içinde olamayan ruhlar. Gel gelelim ki 22 Joe’ya dünyaya dönmesi için yardım etmek isterken birlikte dünyaya düşerler. Fakat bir sorun vardır; Joe yattığı hastanedeki rehabilitasyon kedisinin içine, 22 ise Joe’nun bedenine girmiştir!
     Başta telaş içinde bundan kurtulmak isteyen 22, Joe’nun yalvarmaları üzerine ona yardım etmeyi kabul ediyor. Bu sırada da yaşamın o kadar da fena bir yer olmadığını keşfediyor. Joe ise bunca zaman tek bir hedefin peşinden koşarken neleri kaçırdığını görmeye başlıyor. Birlikte seçmelere katılması için hazırlanmaya başlayan ikili berbere gittiklerinde yaşanan sekans beni en çok etkileyen kısımlardan biri olmuştu. Berber aslında veteriner olmak için doğduğunu fakat kızının hastalanması üzerine berber okulu daha ucuz olduğu için bunu tercih ettiğini anlatıyor. 22 ise bunun çok talihsiz olduğunu düşünüyor. Ancak berberimiz hiç de öyle düşünmüyor ve mesleğini severek, keyifle yaptığını belirtiyor. Bu sekans filmin merkez noktalarından biri aslında. Asıl amaç kavramını bize sorgulatıyor çünkü. Berberden çıkarlarken ise berber Joe’ya -yani Joe’nun bedenindeki 22’ye- teşekkür ediyor bu güzel sohbet için. Çünkü Joe bugüne kadar hiç berberiyle böyle bir sohbet etmemiştir. Kendi hikayesini ve hayallerini anlatırken berberine hikayesini hiç sormamıştır…
     22 hala asıl amacını bulmanın çok zor olduğunu ve hata yapması dahilinde her şeyin bir felakete dönüşeceği konusunda aynı noktadadır. Fakat ufak ayrıntılar onu yaşama dair bazı noktalarda deyim yerindeyse gıdıklamaktadır. Joe ise sokakta gökyüzüne, esen rüzgara takılıp kalan ve bunların keyfini çıkaran 22’ye yavaş yavaş sinir olmaya başlamıştır. Çünkü tek bir amacı vardır ve geç kalmamaları gerekmektedir. “Sahneye bir çıkayım, bütün dertlerim son bulacak. Yepyeni bir Joe Gardner göreceksin.” der 22’ye.  
     Nihayet seçmelere vaktinde yetişiyor ikili. Yetişiyorlar yetişmesine ama 22 dünyayı sevdiğini ve kıvılcımını burada bulabileceğini düşünmeye başlıyor. Gökyüzüne bakmak ya da yürümek onun kıvılcımı olabilir belki de… Fakat Joe için bunların hiçbirinin yaşamın amacı olamaz. Bunlar Joe için basit, sıradan şeyler çünkü. Ya da hiç keyfini çıkarmadığı küçük ama yaşamın"tam" içindeki ayrıntılar… Bu durum için insanın eşine rastlanmayan bir nankör olduğunu dile getirmiştir Dostoyevski (2016). Güzel ve keyifli olabilecek onca şeyin arasında yine de yetmez hiçbir şey insana sanki…
     Bunun üzerine 22, Joe’nun bedeniyle kaçmaya başlıyor. Yaşamdaki amacı bulmaya kararlı bir şekilde kaçarken de The Great Before yetkilileri onları yakalayarak geri götürüyorlar. Gittiklerinde ise 22’nin dünyaya geçiş kartının tamamlandığı fark ediliyor. Peki neydi bu kıvılcım? Neydi 22’nin yaşamdaki amacı? Geçiş kartını tamamlayan unsur neydi?
     Joe seçmelere katılmanın eşiğinde yakalanmışken 22 ise kıvılcımının tam olarak ne olduğunu anlayamadığı için tekrar umutsuzluğa gömülerek geçiş kartını Joe’ya veriyor Joe, seçmelere son anda yetişerek muhteşem bir performans sergileyerek gruba girmeye hak kazanıyor. Ama bir sorun var; Joe pek memnun görünmüyor. “Sırada ne var?” diye soruyor. Çünkü uzun yıllar bu an için beklemiş, bu an için yaşamış. Daha doğrusu bu anı yaşamak için geçen zamanını gerçekten yaşamamıştı... “Varoluşçu bakış açısına göre, hayatta kurduğumuz bağlardan birini hayatımızın merkezi haline getirdiğimizde bağımlılıktan bahsetmemiz mümkün olabilir. Bağımlılıklar sadece toplumca onaylanmayan veya modern tıbbın sağlık tanımının dışında kalan davranışlarla veya maddelerle ortaya çıkmaz. Birçoğumuz, son derece zekice, toplumun onayladığı, hatta çok taktir ettiği yollarla kendimizi bağımlı kılarız; sırf seçmiyormuş gibi yapmak için.” der Ferhat Jak İçöz Kendin Olmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabında. Joe da varoluşunu ve mutluluğunu tek bir hedefe bağladığı için etrafında olup biten ve deneyimleyebileceği keyifli anlardan yoksun kalmıştı.

     Eve dönüp keyifsizce piyanonun başına oturan Joe, 22’nin onun bedenindeyken sokakta onu eğlendiren nesnelerle göz göze gelir. Gözlerini kapatıp hepsini tekrar zihninde yaşantılar. Ve kalan yaşamının erken döneminde keyfini çıkarmadığı tüm anıları… Yaşam böyledir işte. Gelir ve geçer. Bu esnada yaşantıladığımız her şeyin toplamıdır. Bir noktaya, bir hedefe, bir olaya bağlı olmaksızın bir bütündür. Gökyüzüne bakmak da, şekerleme yemek de, bir yaprağın uçuşunu izleyip rüzgarı duyumsamak da dahildir yaşama. Sıradan olmaları onları yaşamdan soyutlamaz…
     Piyano başındaki Joe kendini öyle kaptırır ki ruh ve beden arasındaki boşluğa gider. 22 de artık kayıp bir ruhtur ve burada salınıp durmaktadır. Kıvılcımını bulamadığı için kendisini suçlamakta ve devamlı olarak bu suçlamalarını zihninde tekrar etmektedir. Joe, 22’yi yakalayıp onu yaşamaya ikna etmeye çalışır. Son çare olarak eline sonbaharda uçuşan yaprağı koyar; “yaşamın ufak bir parçasını”. Bu parça 22’nin karanlığını aralamaya yetmiştir. Çünkü kıvılcım dediğimiz şey yaşama amacımız değildir. Yaşamaya hazır oluşumuzdur. Yaşama katılabilirliğimizdir. Son halka böyle dolar.



     İkna olan 22 dünyaya gitmeye hazırdır artık. Joe ise ölmeye ve öbür dünyaya gitmeye. Tam bu sırada yetkililerden birisi ona ikinci bir şans verebileceklerini söyler. Çünkü Joe yalnızca 22’nin kıvılcımını bulmasına yardımcı olmakla kalmamış, yetkililere de ilham olmuştur. Ve bu pek de sık rastlanan bir durum değildir. Peki ne yapacaktır Joe? Nasıl geçirecektir dünyaya dönünce hayatını? Bilmiyordur! Ama çok iyi bildiği bir şey vardır ki, o da hayatta her anın tadını çıkaracağıdır…

Su Demirkol
 

 

Kaynakça

Docter, P., & Powers, K. (Yönetenler). (2020). Soul [Sinema Filmi].

Dostoyevski, F. M. (2016). Yeraltından Notlar. İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.

İçöz, F. J. (2020). Kendin Olmanın Dayanılmaz Hafifliği. İstanbul : Doğan Novus.

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLK VE SON: 2. SEZON İNCELEME

    Yayınlanan ilk sezonuyla seyirciyi etki altına alan İlk ve Son dizisi 2024 yılında ikinci sezonu ile seyircisiyle buluştu.  Sonradan fark ettiğimiz üzere aslında ilk sezonda ikinci sezona göz kırpan bir sahneye yer verilmişti. Ayta Sözeri'nin hayat verdiği karakter  “Cihan’ın da bir Nilüfer’i vardı. Deli gibi aşıklardı. Gerçi hala aşıklar. Böyle oturup konuşamadıkları için vedalaşamadılar da." diyerek 2. sezona göz kırpmıştı.  Üstelik hayat onları birkaç biçimde kesiştirmiş ama birleştirmemişti.  Evden kaçan Colombo'nun Co olarak devam ettiği ikinci evi Nilüfer ve Cihan'ın eviydi... Bir kavga sonrası ayrı yollardan gittiklerinde Nilüfer'in otobüs beklediği durakta Deniz de o durakta Barış ile kavgaları sonrası oturuyordu.  Cihan ve Nilüfer'in Kesişen Yolları Cihan ve Nilüfer bir yaz mevsiminde tanışmış, birbirlerine sırılsıklam aşık olmuş bir çiftimiz. Birlikte çok eğlenen, dans eden ve gülen bu çiftimiz bir de içlerinde karanlık yanlar taşıyorlar...

TERAPİST DİZİ İNCELEMESİ

Gain platformunda 1 Ocak 2021 tarihinde yayınlanmış Terapist dizisi benim radarıma ancak sosyal medyadaki kesitlerini gördüğümde girdi :) Ben de geç olsun güç olmasın diyerek dizinin analizini yapmak üzere karşınızdayım! Şimdiden uyarıyorum; bol bol spoiler içerir :)  Öncelikle diziyi ve dizinin yapısını çok beğendiğimi söyleyerek başlamak isterim. 10-20 dk arasında süren ve 7 bölümden oluşan dizi, yapısı ve senrayosu itibariyle de oldukça sürükleyici. Yani vaktiniz de varsa çok rahat bir oturuşta bitirirsiniz. Tamamı yaklaşık bir film süresi kadar. Grup Terapisi Dizi bir grup terapisi seansı ile açılışını yapıyor. Terapistimiz Çetin Bey ve beş benzemez diyebileceğim beş danışanı ile. Burada beş benzemez dememin aslında altı çizilmesi gereken bir yanı var. Çünkü grup terapileri daha homojenik bir yapıda tasarlanır ve ortak bir durumun etrafına örülür. Örneğin ismini sıkça duyduğumuz "Adsız Alkolikler" grubu veya kanser hastaları için tasarlanmış grup terapileri gibi.  Fakat ...