BAHAR: BU DİZİ BİZE NE ANLATMAYA ÇALIŞIYOR?
Kore yapımı Doktor Cha dizisinin Türkiye uyarlaması Bahar, yayınlanan yedi bölümü ile izleyicilerin sevgisini kazandı. Yirmi yıllık evliliğini kocasının gölgesinde geçiren Bahar, geçirdiği bir rahatsızlık nedeni ile karaciğer nakline ihtiyaç duyar. Bu süreç ise Bahar'ın geçirdiği yirmi yılı ve hatta tüm yaşamını sorgulayacağı bir süreç olacaktır.
*Dikkat! Buradan sonrası spoiler içerir. Benden demesi...
Uyanış
Üniversitede tıp okurken hamile kalan ve kalan hayatını mesleğinden uzakta, kayınvalidesi ve kayınbabasının da yaşadığı evde geçiren Bahar yirmi yıl sonra uyanır. Annesinin ona verdiği bitkisel bir içerik sonrası karaciğer yetmezliği ile karşı karşıya kalan Bahar'ın karaciğer nakline ihtiyacı olur ve bilin bakalım kimin karaciğeri onunkiyle uyumludur? Tabii ki eşi Timur!
Timur ise saygın bir hastanede saygın bir cerrahtır. İlk izlenimi ile herkesi kendine gıcık etmeyi başarır... "Kendinden başkasını düşünmez mi bu adam yahu?!" diye sordurtacak kadar da bencildir üstelik. Bahar ise bu tavırlara karşılık adeta bir hissizlik geliştirmiştir sanki. Ama bu hissizlik sonsuza kadar sürmeyecektir elbet.
Nakil zamanı geldiğinde Timur'un donör olmayı reddetmesi ve kendisinin ölümle burun buruna gelmesi her şeyi değiştirecektir...
Kendi Yolunu Çizmek
Bahar ameliyattan sonra adeta başka bir insan olur. Timur'un gölgesinde geçirdiği hayat gözlerinin önünden geçer ve artık o gölgede keyif yapmak ister. Bir dolu alışveriş yaptığı sahneyi hatırlayalım; madem onun boyundurluğu altındadır, o zaman sahip olduğu tüm sınırları zorlamak ister! Yani yavaş yavaş ötekilere bağlı yaşadığı hayatın demir parmaklıklarını zorlar; "Bakın ben buradayım!" der ve canlanmaya başlar.
Timur ile aynı hastanede çalışan ve kendisini ameliyat eden doktor Evren ise onu geçmişe; tıp okuduğu zamanlara götürür. Sahi ne olmuştur o diplomasına? Hiç mi istememiştir devam etmeyi? Nasıl geçmiştir bunca yıl onun için? Evren bir nevi Bahar'ın kendi içine yolculuk yapması için ona önayak olmuştur.
Hayatta bazen kendimizi unutup başka her şeye ve herkese koşturduğumuz zamanlar olur. Hatta kimilerimizin ömrünün bir kısmı böyle geçer. "Sen ne istiyorsun?" sorusu belki her şeyi değiştirebilir ama sorunun yeri hiç gelmez... Burada Evren cerrah olmasının yanı sıra Bahar'a olan yaklaşımı çok kıymetlidir. Onu yalnızca iyileşmesi gereken bir bedenden ziyada ruhuyla bir bütün olarak anlamaya çalışır.
Burada psikoterapinin önemine vurgu yapmazsam çatlarım... Psikoterapi tam da bu uyuma hallerinin sonunda gelen bir uyanış gibidir. Her zaman tatlı bir uyanış olmaz, kimi zaman gözlerini hemen kapatmak ister danışanlar. Geçen onca yıl, verilen onca emek derken kendine, içine bakmayışın zorlu duygularını da deneyimleyebilirler çünkü. Fakat ne olursa olsun kendilerine bir yolculuktur bu. Başkaları okyanusundan kafasını çıkarıp karaya doğru yüzmek gibidir...
Bahar belki de zor duygular deneyimlediğinde, zor zamanlar geçirdiğinde psikoterapi desteği alsaydı acaba hayatı nasıl olurdu? Sormadan edemiyorum...
İnsan Kendi Olurken De Kabul Görebilir Mi?
Bahar uyanışının ardından kariyerine devam etmek ve uzmanlık sınavına girmek ister. Ancak önünde bir... hatta iki engel vardır; eşi Timur ve kayınvalidesi Nevra Hanım. Yıllardır Bahar'ın sessizce herkese hizmet eden, çocuklarına bakan ve her söylenene boyun eğen yanının gidip yerine kendi hayatını inşa etmek ve kendisi olabilmek isteyen bir yanı ortaya çıkınca ikisi de panikler.
Bahar ise allem edip kallem edip o sınava girer ve geçer not alır ve hatta eşinin çalıştığı hastaneye soyadını değiştirerek başvurur. Timur'un eski aşkı ve şu anki sevgilisi doktor Rengin'in de bulunduğu juri karşısında hastaneye kabul edilir.
Evde geçen onca yıl sonra oğlunun da yetiştiği doktorların arasında kendine yer bulmaya çalışır Bahar. Kolayca ağlayabilen, duygularını saklamakta zorlanan, hastalarla fazla yakın ilişkiler kuran Bahar oldukça fazla eleştiri alır. Elbette doktor olmanın belli başlı şartları ve kuralları vardır. Hasta ile nasıl konuşulması gerektiğine dair de ayrıca sınırlar mevcuttur. Bahar da buna uymaya çalışır ama Bahar'ı Bahar yapan belli başlı o özellikler ne kadar saklamaya çalışsa da her yanında fışkırmaktadır. Bahar kendini kendi olmaktan alıkoyamamaktadır. Ve zaman içinde bir şekilde bunun meyvelerini alacaktır...
Timur, Rengin ve Seren duygularını saklayan ve son derece katı karakterler mesela. Peki onların içinde nasıl fırtınalar kopuyor? Deneyimlemekten kaçtıkları duygulardan kaçarken tökezlediklerinde görürüz onları da. Kendi oldukları kısa ama vurucu sahneleri; hikayelerini. Bahar hepsine duygularını açabilecekleri alanlar sunmaya çalışırken onlar var gücüyle kapatmaya çalışıp savunmaya geçseler de biliyoruz; bastırılan her şey tüm şiddetiyle açığa çıkacaktır...
Freud'un Kulağı Çınladı
Dizide boooolca dil sürçmesi görüyoruz. Burdan da Sigmund Freud'u anmadan geçersem ayıp bana.
Freud dil sürçmesini (Latince "Lapsus") bilinç dışımızın dil aracılığı ile kendini ortaya çıkarması olarak açıklar. Bilinçli bir seçim olmaksızın buz dağının gizli kalan kısımlarına dair kelimeler ağzımızdan çıkıvermesidir bir bakıma.
Dizide bunun en büyük örneğini Bahar'ın Timur'a "tümör" demesi olarak görebiliriz. Tümör anormal hücrelerin bir araya gelerek oluşturduğu katı bir kütledir ve vücuttan çoğu zaman alınır. Timur da tıpkı bir tümör gibi Bahar için engel teşkil etmektedir. İyi huylu olsa da kötü huylu olsa da Bahar'ın yaşamını zorlaştırır aslında... Dolayısıyla "tümör" orada yanlışlıkla çıkmamıştır :)
Varsayımlarımızın Ardındaki Hikayeler
Dizinin tüm karakterlerini ayrı ayrı incelemek isterdim ancak bu sefer yazı bir asır sürebilir :) Ancak değinmeden geçemeyeceğim bir şey var ki, bu da dizideki her bir karakter için geçerli; hikayeler.
Dizinin adından da belli olduğu gibi Bahar karakteri merkezde olsa da her bir karakterin yavaş yavaş açılan kendi hikayeleri var. Hiçbir karakter 2 boyutlu bir biçimde kalmıyor, her biri adım adım 3 boyutlu bir hale gelmeye başlıyor.
Timur'un bencil ya da bu aralar çok meşhur olan ve her yerde her şekilde kullanılmasını sakıncalı bulduğum şekilde narsisist yanları var. Her dediği olsun isteyen, ortamın gözdesi olmadığında huzursuzlanan, kendine mübah olanı başkasına hak görmeyen, dediğim dedik bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Peki bir insan yok yere mi böyle olur? Hayır, onun da hikayesi var... Hayallerini umursamayan, düşüncelerine değer vermeyen, başını okşamamış, onun adına kararlar veren ve son derece katı bir babası; olan bitenler karşısında sessiz kalmayı tercih eden pasif bir annesi var Timur'un. Tüm hayallerinden vazgeçmiş mesela. Ona ait olmayan hayalin içinde bile seçim hakkı tanınmamış. Yetersiz bulunmuş ve aşağılanmış.
Elbette bu hikayesi onun davranışlarını haklı çıkarmaz. Ancak onun bir bütün olarak nasıl bir geçmişe sahip olduğunu bilmek hem onu anlamamıza hem de ona olan yaklaşımımızı seçme konusunda bize yardımcı olur. Dizi boyunca hikayesini öğrendikçe dümdüz kötü bir karton karakter olmaktan da çıkar.
Aynı şey Rengin, Sena ve Evren için de geçerlidir. Henüz tamamı açılmamış bir kutu gibiler şu an. Ancak onları da şu anki hallerine getiren bir hikayeleri var...
Dizinin bu yanı benim en beğendiğim yanı diyebilirim. Her bir karakter için inşa ettiğimiz varsayımlar arında yatan hikayelerle bambaşka bir yere evriliyor. Gördüğümüz gerçekte olanın tamamı hiçbir zaman değildir, bize bunu hatırlatıyor. Her daim istemesek de yanlıyız, kendi bakışımızla kendi deneyimlerimizle görüyoruz insanları. Ama ne kadar merak ediyoruz ardındaki hikayeleri?
7 bölüm için şimdilik gözlemlerim bu kadar... Devamında eklemeler yapmak ve karakterleri daha yakından incelemek için sabırsızlanıyorum!
Yorumlar
Yorum Gönder