Ana içeriğe atla

OPPENHEIMER: FİLM İNCELEMESİ

 


Ha geldi, ha gelecek diye beklenen film sonunda vizyona girdi. Ben de ancak iki hafta sonra vakit bulup izleme şerefine nail oldum sayın film hazretlerini...

Gelelim filmimize. Ne anlatmak istiyor, çabana sağlık ama biz almayalım diyenlerle inanılmaz etkileyici bir filmdi diyenler kendi pencerelerinden ne demeye çalışıyor? 

Oppenheimer ve Prometheus

Prometheus, Yunan Mitolojisi'nde Olimposlu Tanrılardan ateşi çalarak insanlığa bilgi ve teknoloji olarak sunarak aslında medeniyeti bahşetmesi ile bilinmektedir. Bu hamlesinden sonra Zeus tarafından sonsuza kadar sürecek bir cezaya çarptırılır. Cezası ise karaciğerinin  Zeus'un simgesi olan kartal tarafından yenmesidir. Karaciğeri kendini yeniler ve cezası başa döner. Karaciğer ise antik Yunanda duyguları temsil etmektedir. 


Film Prometheus'a atıf yaparak başlıyor. Oppenheimer'ın tıpkı Prometheus gibi insanlığa bir atom bombasının nasıl yapıldığı bilgisini sunmasıyla dünya tarihinin en korkunç katliamından biri gerçekleştiriliyor. 

Prometheus mitolojide en ilgimi çeken Tanrılardan biridir. Sonsuz cezası, her şeyi göze alarak insanlığa bir şekilde ateşi sunması beni düşündürten bir hikaye. Ve burada filmde yapılan atıfı düşündüğümde akla ilk gelenin "Oppenheimer da insanlığa bir bilgi sundu, vah başına gelenlere bak" gibi bir düşünce olabileceğini sezdim. Bu düşüncenin ise fazla yüzeysel olabileceği ihtimali ise beni endişelendirdi. 

Zeus insanlığa ateşi; gücü verip onların bir süre sonra Tanrılara isyana kalkışacağını ve düzeni bozacaklarını düşünüyordu. Bir başka hikayede ise Prometheus'un Zeus'a oynadığı bir oyun sonrası Zeus insanlardan ateşi geri almıştı. Aralarında sessiz bir savaş olduğunu görebiliyoruz. Prometheus ise ne yapıp edip insanlığa ateşi verdi. Olay tam burada "ne yapıp edip" kısmında fitilleniyor. Bir seçim yapılıyor ve bir sonucu oluyor.


Oppenheimer nasıl bir seçim yaptı?

Teoride Kalan Oppenheimer'a Gerçeklerin Ağırlığı

Oppenheimer meslektaşları tarafından fazlaca teorik konuşmakla eleştiriliyordu. Bunun üzerine çeşitli deneyler yapılmaya başlanmıştı. Ancak bu noktada Oppenheimer'ın hocasının söylediği bir söz filme dair aslında kilit bir rol oynuyordu. 

"Altından çıkacak yılana hazırlıklı olmadan taşı yerinden kaldıramazsın." 

Oppenheimer 3 yıllık ve milyar dolarlık uğraşın sonucunda altından çıkacak yılana hazır mıydı? O yılana dair ne kadar düşünmüştü? Kendiliği ne kadar sürece dahildi? Yoksa sadece sonuca odaklı bir 3 yıl geçirip ardından ne olacağını hiç düşünmemiş miydi?


Sorguya çekildiği sahnelerin birinde soru soran kişinin "Biz değil ben" diye onu düzelttiği yeri hatırlatmak isterim. Oppenheimer 220.000 kişinin korkunç bir şekilde can vermesine giden bu yolda alınan kararlarla ilgili "biz" öznesini kullanıyordu. Evet onlar hep birlikte yapmıştı ancak bu sürecin başlangıcı, karar aşaması ve devamlılığı Oppenheimer'a bağlıydı. Bu işi yöneten oydu. Ne kadarının sorumluluğunu alabiliyordu?

Seçimler, seçimler, seçimler. Yaşamımız bundan ibaret. Yaptığımız seçimler ve onlar doğrultusunda aldığımız yol, karşılaştığımız sonuçlar. Oppenheimer ne kadarını üstlenebiliyordu? 

Ne zaman bu olaya dair vicdan sahibi olduğu sorulduğunuda üretilen tüm silahların insanlığa karşı kullanılacağını anladığında olarak yanıt vermişti. Japonya'ya atılmasaydı Hitler'in yok edilmesi için kullanılacak olan bu bomba o vaziyette de Oppenheimer'ın canını sıkacak mıydı? Her ne olursa olsun binlerece masum insanın da ölümüne neden olacak bir silah geliştirmek ona nasıl geliyordu? Kimse bunu yeterince sorgulamamıştı. Oppenheimer'ın kendisi bile.

Ben Yapmasam Başkası Yapacaktı

Oppenheimer, atom bombasını kendisi yapmasa başkalarının yapacağını ve bu gücü çok daha kötüye kullanabileceklerini söyleyerek kendini savunmaya çalıştı. Bir anlık düşündüğümüzde evet, bilgi sahibi olan kim ise bu silahı gayet tabii üretebilirdi. O zaman da o kişi tarihin en kanlı olayında ellerini kana bulayacaktı. Bu her zaman bir seçim meselesiydi. 


Ben yapmasam başkası yapacaktı demek, yaptığımın sorumluluğunu alamıyorum demektir. Evet ben korkunç bir şey yaptım AMA'dır. Sizler de takdir edersiniz ki ama demek için çok geç kalınmıştır. Bir gerekçe bulmak ancak vicdani ağırlığını hafifletmek için zayıf bir yöntemdir. 

Film Bitti Herkes Dağılabilir

İtiraf etmeliyim ki filmin 3 saat olması beni çok zorlamadı ve hatta kolayca aktı diyebilirim. Görsel zevkin ve filmin akışının bu anlamda büyük bir payı vardı tabii. Bu noktada daha fazla yorum yapmak istemem zira sinema konusunda çok daha bilgili ve işin ehli insanların yorum yapması daha uygun olur.

Gel gelelim ki film bittiğinde "Hımm e tamam hadi çıkalım salondan." diyerek hayatıma devam ettim. Çünkü 220.000 kişinin yaşamını yitirdiği bu olaya dair neredeyse hiçbir derinlik kazandırılmamıştı. E ama film Oppenheimer etrafında dönüyor, o yüzden değinilmemiştir desek bu sefer de Oppenheimer'a dair de son derece sığ kalan birçok nokta görüyoruz. 

Oppenheimer'ın deneyimlerine bakıyorsak, renkli sahneler / siyah beyaz sahneler diye ayrılmışsa belki bir kez olsun iç sesini duymak isterdim mesela. Ne düşünüyor, ne hissediyor olabilirdi? Aaa ama o zaman objektif olmazdı, nereden bilelim canım adamın iç sesini diyen olursa filmin sooooon derece subjektif kurgulanmış olduğunun kalııııın bir çizgiyle altını çizmek isterim. 

İki Boyutlu Kadın Karakterler

Filmde iki boyutlu kalmış ve Oppenheimer'ın hayatının son derece önemli yerlerinde duran kadın karakterler beni en rahatsız eden şeylerin başında geliyor.... 




Jean Tatlock ve Katherine Vissering, Oppenheimer için son derece önemli bir yer tutuyordu. Jean ile bitmek bilmeyen ve son derece sağlıksız ama bir o kadar tutkulu ilerleyen ilişkisi; Katherine ile "biz yetişkin insanlarız" diyerek birbirlerine tutunduklarını belirttiği (ki daha çok Oppenhiemer eşine tutunuyor gibi görünüyordu. Zira eşinin hamile kaldıktan sonraki korkunç depresif süreci bir yaz akşamı esintisi tadında verildiği için izleyiciye pek geçmemişti) karı koca ilişkisi bize Oppenheimer ile ilgili önemli bilgiler verebilirdi. Fakat bu kısımlar daha kısa ve hafif vurucu olarak verilmesi seçilmişti.

Sevgili Nolan, çarşafları içeri alma...

Einstein Karakteri

Bonus olarak da Einstein karakterinin belki de filmin en derinlikli karakteri olduğunu düşündüğümü belirtmekle bitirmek istiyorum bu yazıyı. Keşiflerine, bilime katkısına ve insanlığa dair kaygısı film boyunca gördüğüm en gerçek şeydi. 


Filmden nefret ettim diyemem ama sanırım daha fazlasını bekliyordum. Emeğine sağlık Nolan diyelim.

Bir sonraki yazıda görüşmek dileği ile,

Seçimlerinizin sorumluluğunu alabildiğiniz, kendinize yaklaşabildiğiniz günler dilerim...

Filmin fragmanı için: https://www.youtube.com/watch?v=uYPbbksJxIg

Su Demirkol




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İLK VE SON: 2. SEZON İNCELEME

    Yayınlanan ilk sezonuyla seyirciyi etki altına alan İlk ve Son dizisi 2024 yılında ikinci sezonu ile seyircisiyle buluştu.  Sonradan fark ettiğimiz üzere aslında ilk sezonda ikinci sezona göz kırpan bir sahneye yer verilmişti. Ayta Sözeri'nin hayat verdiği karakter  “Cihan’ın da bir Nilüfer’i vardı. Deli gibi aşıklardı. Gerçi hala aşıklar. Böyle oturup konuşamadıkları için vedalaşamadılar da." diyerek 2. sezona göz kırpmıştı.  Üstelik hayat onları birkaç biçimde kesiştirmiş ama birleştirmemişti.  Evden kaçan Colombo'nun Co olarak devam ettiği ikinci evi Nilüfer ve Cihan'ın eviydi... Bir kavga sonrası ayrı yollardan gittiklerinde Nilüfer'in otobüs beklediği durakta Deniz de o durakta Barış ile kavgaları sonrası oturuyordu.  Cihan ve Nilüfer'in Kesişen Yolları Cihan ve Nilüfer bir yaz mevsiminde tanışmış, birbirlerine sırılsıklam aşık olmuş bir çiftimiz. Birlikte çok eğlenen, dans eden ve gülen bu çiftimiz bir de içlerinde karanlık yanlar taşıyorlar...

TERAPİST DİZİ İNCELEMESİ

Gain platformunda 1 Ocak 2021 tarihinde yayınlanmış Terapist dizisi benim radarıma ancak sosyal medyadaki kesitlerini gördüğümde girdi :) Ben de geç olsun güç olmasın diyerek dizinin analizini yapmak üzere karşınızdayım! Şimdiden uyarıyorum; bol bol spoiler içerir :)  Öncelikle diziyi ve dizinin yapısını çok beğendiğimi söyleyerek başlamak isterim. 10-20 dk arasında süren ve 7 bölümden oluşan dizi, yapısı ve senrayosu itibariyle de oldukça sürükleyici. Yani vaktiniz de varsa çok rahat bir oturuşta bitirirsiniz. Tamamı yaklaşık bir film süresi kadar. Grup Terapisi Dizi bir grup terapisi seansı ile açılışını yapıyor. Terapistimiz Çetin Bey ve beş benzemez diyebileceğim beş danışanı ile. Burada beş benzemez dememin aslında altı çizilmesi gereken bir yanı var. Çünkü grup terapileri daha homojenik bir yapıda tasarlanır ve ortak bir durumun etrafına örülür. Örneğin ismini sıkça duyduğumuz "Adsız Alkolikler" grubu veya kanser hastaları için tasarlanmış grup terapileri gibi.  Fakat ...

SOUL FİLM İNCELEMESİ; YAŞAM YAŞAMAYA DEĞER Mİ?

        Bu yazımda 2020 yapımı ve 2021 Oscar Ödülleri’nin “En İyi Animasyon” kategorisinin kazananı Soul’dan ve buradan hareketle girmek istediğim kendini anlama meselesinden bahsedeceğim sizlere. Şimdiden uyarayım, yazı spoiler içerir  😊       Öncelikle filmle ilgili bazı bilgiler vererek başlamak istiyorum. Baş karakterin ve karakterlerin neredeyse hepsinin siyahi insanlardan oluşması bugüne kadar animasyon dünyasındaki beyaz ırk egemenliğini ortadan kaldırarak ırkçı duruşu yıktı. Her yaştan insanın kendine göre yorumlayıp ilham alabileceği bir film olsa da daha çok yetişkinlere hitap eden bir film olmuş. Gelelim içeriğe…       Joe Gardner, bir müzik öğretmeni. Aynı zamanda delicesine bir caz tutkunu. Fakat bu tutkusunu yeşertebileceği bir fırsatı bir türlü yakalayamamış ve hep bu hayalle yaşamakta. Yarı zamanlı çalıştığı okulda tam zamanlı kadro ve caz seçmelerine katılmak arasındaki yol ayrımında kahramanımız seçimini yapı...