Hızlı, kaotik,
bol yakın çekimli, iştah açan ve ikinci sezonu için de onay alan The Bear’a gelin yakından bakalım.
Dikkat! Spoiler
içerir… Eğer hala izlemediyseniz izleyip gelmenizi tavsiye ediyorum 😊
Kaostan Düzen
Yaratılır Mı?
Abisinin
intiharıyla İtalyan sandviç dükkanını devralan Carmen, dünyanın en iyi
restoranlarından birinde çalışırken bir anda kendisini kaotik ve düzeltilmesi
imkansız görünen bir yapının içinde buluyor. Öyle ki, çalışanlardan her biri
“sistem” diyerek aslında sistemsizliklerini sürdürmekte ısrarcı. Bu da Carmen’i
içten içe çileden çıkarıyor ama sahip olduğu üslubu bozmamak için sınırlarını
zorluyor. Restoranda her şeyi yoluna sokmayı abisine borç bilen Carmen, kaostan
bir düzen yaratmakta kararlı. Fakat öyle görünüyor ki, entropinin var olduğu bu
evrende her şeyi bir arada tutmak mümkün değil…
Şimdi gelin,
karakterlere ve hikayelerine bir dalış yapalım.
Görünenin
Ardındakiler
Carmen inanılmaz
bir şef. Yeteneği herkes tarafından istense de istenmese de kabul ediliyor.
Bunun için gerçekten çok çalışmış ve hatta korkunç manipülatif bir şefin
yanında ruh sağlığının infilak edeceği bir noktaya gelene kadar sınırlarını
zorlamış. Abisinin intiharından sonra ise kendisine bıraktığı disiplinden, organize
olmaktan ve ciddiyetten hayli uzak bir ekiple çalışmak zorunda kalıyor.
Ani öfke
patlamaları, bir anda kıpkırmızı kesilmesi ve ekibi azarlayışları, başlarda geldiği
disiplinin izleri gibi görülse de esas hikayenin bambaşka olduğunu bölümler
ilerledikçe görebiliyoruz. Amaçları uğruna bağıra çağıra düzeltmeye çalıştığı
ve buna öfkesini de dahil ettiği sürecin arkasına gizlenen yas günbegün
kendisini göstermek konusunda ısrarcı.
Richie ise her bölüm seyirciyi sinir etmeyi başaran davranışlarını sergilemekte ısrarcı, adeta bir baş belası. Ekibin atsa atamayacağı, satsa satamayacağı bir eleman anlayacağınız. Çünkü Mike’ın en yakın arkadaşı ve ekiple uzun zamandır beraber. Hiçbir şey yapmadan sadece laf yetiştiren, Carmen’in değiştirmeye çalıştığı düzene isyan eden ve bazen buna ekibin kalanını da dahil eden, başı beladan kurtulmayan Richie, bir süre sonra gözümüze büyümemiş ve yalnız bir çocuk olarak görünmeye başlıyor.
Richie karısı ve
çocuğuna dair sorunlar yaşarken bir yandan da kaybettiği arkadaşının üzüntüsüyle
baş etmeye çalışıyor. Hayatında her şey yerinden oynamış, yıkılmış ve Richie de
bu harabenin ortasına ne yapacağını bilmez halde duruyor. Tek bildiği
öfkelenmek, yıkmak ve dağıtmak. Hayatımızda duygularımızı dışa vurmanın başka
türlüsünü bilmiyorsak kendimizi böyle ifade ediyoruz…
Bu Mutfakta
Neler Oluyor?
Yakın planlar ve
yüksek seslerle bize klostrofobik deneyimler yaşatan ve sahnelerdeki kaygıyı
bize her anlamda yaşatan dizimiz her karakterin bireysel hikayesine dair az ya
da çok bilgiler vermeye devam ediyor.
Stajyer olarak
başlayıp sonrasında ekibe dahil olan Sydney, tutkusu olan yemek yapmayı dahil olmakta
zorlandığı bu ekiple sürdürmeye çalışıyor. Ekibin en genç ve ikinci kadın üyesi
oluşu ona büyük zorluklar yaşatıyor. Başlarda onu dışlayan ekibe gardımızı hiç
indirmeyeceğiz gibi dururken bir süre sonra Sydney’in değişim sürecine dahil
oluyor ve Sydney’İn aşağılayıcı, asi ve başına buyruk yüzüyle tanışıyoruz.
Marcus ise
başlarda ekibin üyelerinden biri olması dışında gözümüze çarpmazken keşfettiği
ve peşinden gittiği tatlı tutkusuyla hepimizin ilgisini çekiyor. Ancak hızla
iyileşmeye ve değişmeye çalışan bu dükkan için kendisini fazla kaptırmış görünüyor.
Mükemmelleştirmeye çalıştığı tarifleri işleyişi yavaşlatmaya başlıyor ve çatışmalar
da beraberinde tanık olmaya başlıyoruz.
Ekibe genç bir
kadının alınmasıyla otoritesinin sarsıldığını hisseden ve değişime var gücüyle
ayak direyen Tina ise isyankar pozisyonunu uzun bir süre sürdürse de bir noktada
ekibin “ruhunun” iyileşmesiyle Carmen ve Sydney ile arasını düzeltmeyi ve
sakinleşmeyi başarıyor.
Üst üste gelen
siparişler, sabotajlar, yanan yemekler, yetişmeyen kekler, yeni tarife edilen
isyanlar, “köşe” ve “arka” sesleriyle bölümler boyu çalkalanmayı sürdürüyoruz.
Korkular Dönüşür
Mü?
Abisi Mike’ın
intiharı ile sarsılan ve geçmiş şeflik deneyiminde büyük bir strese maruz kalan
Carmen’in “Ne zaman patlayacak acaba?” sorusuyla pusuda
beklediğimiz ruh sağlığına göz atmadan bu incelemeyi bitirmemi beklemiyordunuz herhalde…
Dizinin açılış
sahnesinde bir ayıyla köprüde karşı karşıya duran Carmen bu ayıyla stres seviyesinin
üst noktalar çıktığı anlarda karşılaşmaya devam etti. Bu ayı Carmen’in korkusuydu.
Dağılmaktan, pes etmekten, yenilmekten, içine çekildiği deliğe girmekten
duyduğu korku…
Carmen abisi ve onun
en yakın arkadaşı Mike’ın arasına katılmaya çalışan ama bir noktada dışarıda
kalmış, yemek tutkusunun peşinden durmaksızın gitmiş ve dünyanın en iyi restoranlarından
birinde çalışmakta olan genç bir adam. İntihar edişinin ardından kalan tüm soru
işaretleri, borçlar ve nasıl düzelteceğini bilmediği bir sandviç dükkanına
gelişiyle baş başa kalıyor. Öyle bir kaygı ki, bir ayı olup karşısına
geçip onu yutabilecek kadar büyük.
Bölümler
ilerledikçe Carmen’in ayısıyla nasıl mücadele ettiğini görüyoruz. Öfkesi,
üzüntüsü, korkusu, stresi ve hırslarına bakışının nasıl değişime uğradığını,
Carmen’in mücadele edişini ve dönüşümünü…
Sezonun sonunda
ise karanlık yanların temsili ayı, kan, ter ve göz yaşıyla yola getirilen,
mükemmel değil ama kendince bir düzene kavuşan sandviç dükkanının adı oluyor…
The Bear
is coming…
Su
Demirkol
Yorumlar
Yorum Gönder