1864 yılında Fransa’da varlıklı bir ailenin kızı olarak dünyaya geliyor Camille. Henüz daha çocukken toprağa ve çamura olan merakı, heykeltıraşlığa giden yolun habercisi oluyor. Kızının bu ilgisini görmezden gelemeyen babası, Paris’e taşınarak Camille’in en iyi öğretmenlerden ders alması için ona imkan sağlıyor. Bu sırada annesi ise Camille’in sanata yönelmesini istememekle birlikte onun için farklı planlar yapmaktaydı.
Heykeltıraşlığa dair eğitim aldığı öğretmenlerinden biri ise döneminin en ünlülerinden biri olan Rodin’di. Aralarında ilk görüşte aşkın ötesinde bilgi ve yetenek paylaşımı ile oluşan bir aşk başlamıştı. Bu aşka Rodin’in evliliği de engel değildi üstelik. Camille Rodin’in en gözde öğrencisi hem de taze aşkı olmuştu artık. Ancak bu durum Camille için hayatının trajik kısmının başlangıcı olmaktan başka bir şey olmayacaktı.
Üretken ve deha iki aşıktan çok rakip haline gelir Rodin ve Camille zaman içinde. Türkiye’de Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde replikası bulunan ve tarihe Rodin’in ünlü bir heykeli olarak geçen “Düşünen Adam” heykelinde Camille’in izlerini görmek mümkündür. Dolayısıyla heykelin Rodin’e ait olup olmadığı günümüzde hala tartışılan bir konu olmaya devam etmektedir. Yine “Cehennemin Kapıları” adlı eseri de aynı gizemi taşır Düşünen Adam’la. Fakat yine de eser sahibi olarak hala sadece Rodin’in adı geçer. Hatta kendi adı da Rodin’den bağımsız anılmaz… Kadınların heykeltıraşlık okuluna alınmadığı böylesi bir dönemde babasının da desteği ile kendisini yetiştiren Camille, Rodin’in gölgesinde kalmak zorunda kalır bu yüzden de. Ancak ne olursa olsun Camille’in heykeltıraşlıktaki dehası karşısında Rodin, “Ona altını nerede bulacağını söyledim. Ama bulduğu altın kendi içindeydi.” cümlesini kurmaktan kendisini alıkoyamamıştır. Günümüzde de maalesef devam eden kadının başarısını ve emeğini küçümseme halinin o günlerde de baskın bir tutum olduğu açıkça görülmektedir.
Düşünen Adam, 1882
Cehennemi Kapıları, 1880–1917
Geçirdiği bir trafik kazası sonucu karnındaki bebeğini kaybettikten sonra da Camille’in duygusal çöküşü başlamış oldu. Bu çöküşe tahammül edemeyen Rodin ise Camille’i terk etmiştir. Camille de bu ayrılıktan sonra kendisinin gerçek bir deha olduğunu kanıtladığı eserlerini üretmeye başlamıştır ve eserlerinde de duygularını şeffaf bir biçimde yansıttığı açıkça görülebilmektedir. Yüz ifadelerinde Camille’in yaratım aşamasında içinde bulunduğu durumu son derece dolaysız bir biçimde yansıttığını görebiliriz. Bunlardan bazıları:
The Waltz, 1883
Sakuntala, 1888
The Mature Age, 1893
The Wave, 1897
Camille 1898’den sonraki yaşamında birçok açıdan yalnız kaldı. Kendisine büyük bir hayranlık besleyen erkek kardeşi ile diplomat olduğu için Çin‘e yerleşmek zorunda kalıp burada inzivaya çekildi. Yaşadığı maddi sıkıntılar da üst üste eklenince Camille’in ruh sağlığı gittikçe bozulmaya başladı. 1906‘da bir gece sinir krizi geçirmesi sonucunda birçok eserini parçaladı. Rodin’in kendisinin fikirlerini çaldığı ve kendisini öldürmeye yeltendiğini öne sürdü. Ciddi bir biçimde artan paranoya belirtileri gösterdiği gerekçesi ile de ailesi tarafından Rodin’in de bu duruma destek olması ile akıl hastanesine yatırıldı. Hatta belki de oraya “hapsedildi” demek gerekir… Bir söylentiye göre ise -ki Camille’in mektuplarında da bu ifade yer alır- Rodin, Camille’in ününün kendi ününü geçmesini istemediği için bu duruma destek oldu.
Akıl hastanesinde yaşamındaki en büyük tutkusu, dehasını bir yaratıma dönüştürdüğü şey; heykel yapması pek de olanaklı değildi. Zehirleneceğine dair bir sanrısı olan sanatçıya kendi yemeğini hazırlaması için izin verilmişti. Daha iyi hissettiği bir zaman kağıt – kalem alıp çizim yapmaya çalışırken -psikosomatik nedenlerden dolayı- kolunun tutmadığını fark etti. Bahçeye çıktığında yerdeki çamurlara şekil vermeye çalışsa da yaşadığı travmatik olayların etkisi sürdüğü için bunu yapamadı. Kiliseye gidip sık sık dua ediyor ve işine dönmeyi diliyordu. Hem evinden hem de yaratımdan mahrum kalmıştı. Bu durum onu kahrediyordu. Hatta erkek kardeşine yazdığı mektupta: “Akıl hastanesi! Evim diyebileceğim bir yere sahip olma hakkım bile yok! Onların keyfine kalmış işim! Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi… Mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye, yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu biliyorlar çünkü. Kurtların kemirdiği bir lahana gibiyim şimdi, yeni filizlenen her yaprağımı büyük bir oburlukla mideye indiriyorlar… Bilmiyorum, kaç yıl oldu buraya kapatılalı, ama tüm hayatım boyunca ürettiğim eserlere sahip çıktıktan sonra şimdi de kendilerinin hak ettikleri hapishane hayatını bana yaşatıyorlar… Bütün bunlar Rodin şeytanının başının altından çıkıyor, kafasında bir tek düşünce vardı zaten kendisi öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp onu aşmam, bunu engellemek için de yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben hep mutsuz kalmalıydım… Her bakımdan başarıya ulaştı işte! Bu esaretten çok sıkılıyorum…eve hiç dönemeyecek miyim, Paul?” diyerek kendisini ne kadar sıkışmış, çaresiz ve öfkeli hissettiğini açıkça ifade etmişti.
Hastanede doktorların yapmış olduğu gözlemde Camille heykel ile uğraştığında -günümüzde hala normalliğin ne olduğu tartışılsa da- “normal bir insan” gibi göründüğünü gördüler. Bunun üzerine Camille’in hastaneden çıkıp heykel ile uğraşmasını öneren doktorlara rağmen ailesi (özellikle de annesi) bu öneriyi geri çevirdi. Camille ömrünün sonuna kadar kalacağı hastanedeki yaşamına devam etmek zorunda kaldı.
Kadın olduğu için başarısı bir erkeğin gölgesinde kalan, karnındaki çocuğu kaybettikten sonra sevgilisi tarafından terk edilen, başarısına tahammül edilemeyen bir sanatçı. Her daim varoluşunun mücadelesini veren ve ruhsal bir çöküş üzerine en büyük tutkusundan alıkonulan bir insan. Normallik tarihte her dönem yeniden inşa edilen ve her an içeriği değişen bir kavram olmaya devam etmekte. Kişiyi dönemindeki normallik tanımının dışına çıkaran nedenler de hala göz ardı ediliyor. Camille neden ruhsal bir çöküş içine girdi? Neden parçaladı eserlerini? Kolunun tutmamasındaki psikosomatik nedenin ardında ne vardı? Anlaşılması hiç de zor olmazdı belki de. Yalnızca anlaşılmaya çalışılsaydı ve varoluşunu bağladığı, yaşamını anlamlı kılan heykeltıraşlık ona sunulsaydı yaşamının son otuz yılını derin bir yalnızlık, üzüntü ve öfke içinde geçirmeyebilirdi. Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğiz…
Dilerim kadınların hayatını ve kariyerini dilediği şekilde inşa edebildiği ve hiçbir başarısının bir kadın olduğu için gölgede kalmadığı yarınlarımız olsun. Hatta bugünden başlasın bu değişim.
Ve cinsiyet fark etmeksizin hiçbir insanın kalın çizgilerle çizilmiş normallik tanımının dışına taştığı için varlığının ötekileştirmemesini diliyorum. Birine normal gelmeyen bir yaşam, bir davranış, bir diğerinin hayata tutunmasını sağlayan bir ortam sağlayabilir. “Olması gerekenlere” hapsolmadan önce olanı anlamak olsun önceliğimiz…
Bu konu ile ilgili Dr. Alper Hasanoğlu’nun yazmış olduğu bir yazı geliyor aklıma. “Normal olanın sözlük anlamına baktığımızda şu totolojik durumla karşılaşıyoruz. Anormal olanın tanımına bakarak bir yol bulmaya çalıştığımızda kendimize, normal olmayan her şeyin anormal olduğu tanımıyla karşılaşıyoruz. Normal ve anormal birbirlerinin karşıtı olarak tanımlanıyorlar. Dolayısıyla bir sözlük tanımları yok.” diyordu Dr. Alper Hasanoğlu yazısında. Ve normalin ne olduğunu, ruhsal sağlığımızı bozanın ne olduğunu hiçbirimizin de bilemediğini ekliyor. Bu yüzden de bir kimseyi “anormal” olarak addetmeden önce normalin ne olduğu düşünülmeli. Yaşam yalnızca bizim baktığımız pencerede gördüğümüz manzaradan ibaret değil.
“Bir avuç toprağı yoğurmayı bile bilmeyenler… Duygusuz, yavan insanlar… Bu benim ruhum, en kutsal varlığım. Bunlar, çalışma saatleri. Ruhumun yandığı saatler. Siz yiyip içerken, dalga geçerken, oburca tıkınırken, ben heykelimle yalnızdım. Ve yavaş yavaş akan benim hayatımdı. Bu toprağın derinliklerine kanımı akıtıyordum.” -Camille Claudel
Kaynakça
Banger, G. (2016, Ağustos 17). Bir Kadının Öyküsü: ‘CAMILLE CLAUDEL’. Kitaptan Sanattan : https://www.kitaptansanattan.com/bir-kadinin-oykusu-camille-claudel/ adresinden alındı
Berber, B. (2019, Aralık 22). Bir Kadını Delirtmek: Camille Claudel . Yaz Hocam: https://yazhocam.com/kultur-sanat/bir-kadini-delirtmek-camille-claudel/ adresinden alındı
Bulat, H. Ö. (tarih yok). Camille Claudel, 1915. İyileştiren Sanat : https://iyilestirensanat.com/camille-claudel-1915/ adresinden alındı
Camille Claudel. (2021, Şubat 19). Wikipedia: https://tr.wikipedia.org/wiki/Camille_Claudel adresinden alındı
Hasanoğlu, D. A. (2018, Kasım 13). Normalin Sınırları... TherapiaSophia: http://therapiasophia.com/2018/11/13/normalin-sinirlari/ adresinden alındı
Nuytten, B. (Yöneten). (1988). Camille Claudel [Sinema Filmi].
Yorumlar
Yorum Gönder